Publisher: Cyprus International University   (Total: 1 journals)   [Sort by number of followers]

Showing 1 - 1 of 1 Journals sorted alphabetically
Folklor/edebiyat journal     Open Access   (Followers: 1)
Similar Journals
Journal Cover
Folklor/edebiyat journal
Number of Followers: 1  

  This is an Open Access Journal Open Access journal
ISSN (Online) 1300-7491
Published by Cyprus International University Homepage  [1 journal]
  • Türk Gölge Oyunu Perdesinde Mevlüt Özhan İzleri

    • Abstract:

      PubDate: Tue, 26 Oct 2021 10:00:30 GMT
       
  • Karagöz Sanatçısı Orhan Kurt’la
           Söyleşi

    • Abstract:

      PubDate: Mon, 25 Oct 2021 17:11:13 GMT
       
  • Kitap İncelemesi: Will Storr, Selfie Tutkusu

    • Abstract:

      PubDate: Tue, 21 Sep 2021 11:30:00 GMT
       
  • Antik Mitlerde ve Modern Kültürde Kadın-Canavarlar: Zimmerman’in Yeni
           Bir Mitoloji Düşüncesi

    • Abstract:

      PubDate: Fri, 10 Sep 2021 20:32:36 GMT
       
  • Benim Sanat Hikayem: İzmir’de Yaşayan Geleneksel El Sanatları ve
           Sanatçıları

    • Abstract:

      PubDate: Fri, 10 Sep 2021 17:44:30 GMT
       
  • North Caucasian Poetry at the Turn of the Century end of the 20th –
           Beginning of the – 21st century

    • Abstract: The modern North Caucasian poetry as the phenomenon in the context of the all-Russian literary process is investigated in the article, as well as implementation of the concept of an innovative model of poetic understanding of the world and the forms of its representation. The synthesis of artistic discoveries generated by the sensations and views of the 21st century man is specified as its characteristic feature, with the priority of the fundamental values and stereotypes established in the popular consciousness, clearly observed in the minds of both the recognized masters and the younger generation of poets.The ideological and aesthetic principles of the development of reality, the individual and stylistic peculiarities of poetic creativity are highlighted in the article. The analysis of the works of the Balkar, Karachay, Ossetian, Chechen authors enables to introduce into scientific circulation a number of new names; an attempt is made to reproduce a holistic picture of the modern artistic thought of the reviewed region, formed on the basis of the closest interconnections with the ethnonational existence and social cultural dynamics of the Russian society.As a result of the study, key points in the development of the creative consciousness of North Caucasian authors were identified, the aesthetic-semantic hierarchy, ethnocultural sources and dominants of value-orientation unity in the content and problematics of works were indicated. And the structural features of the poetic text, modified in Russian poetry of the 21 century, in a comparative aspect with the modern North Caucasian poetic culture are also examined.
      Makalede, tüm Rusya edebi süreci bağlamında bir fenomen olarak bilinen modern Kuzey Kafkas şiiri, dünyanın şiirsel anlayışının yenilikçi bir modeli kavramının uygulanması ve onun temsil biçimleri araştırılmaktadır. 21. yüzyıl insanının duyumları ve görüşleri tarafından üretilen sanatsal keşiflerin sentezi, hem tanınmış ustaların hem de dünyaca ünlü insanların ve genç nesil şairlerin .zihninde açıkça gözlemlenen, popüler bilinçte yerleşik temel değerler ve klişelerin önceliği ile karakteristik özelliği olarak belirtilir. Makalede, gerçekliğin gelişiminin ideolojik ve estetik ilkeleri, şiirsel yaratıcılığın bireysel ve üslup özellikleri vurgulanmaktadır. Balkar, Karaçay, Oset, Çeçen yazarların eserlerinin analizi, bir dizi yeni ismin bilimsel dolaşıma girmesini sağlar; Rus toplumunun etno-ulusal varlığı ve sosyal kültürel dinamikleri ile en yakın bağlantılar temelinde oluşturulan, incelenen bölgenin modern sanatsal düşüncesinin bütünsel bir resmini yeniden üretme girişiminde bulunulur.Çalışma sonucunda, Kuzey Kafkasyalı yazarların yaratıcı bilincinin gelişmesinde kilit noktalar tespit edilmiş, eserlerin içerik ve sorunsallarında estetik-anlamsal hiyerarşi, etnokültürel kaynaklar ve değer-yönelim birliğinin yansımaları belirtilmiştir. Ayrıca 21. yüzyıl Rus şiirinde değişikliğe uğrayan şiirsel metnin yapısal özellikleri, modern Kuzey Kafkasya şiir kültürü ile karşılaştırmalı olarak incelenmektedir.
      PubDate: Thu, 09 Sep 2021 16:42:45 GMT
       
  • Oryantal Dans, Kadın Deneyimleri, Sahne ve Dramaturji: Bir
           Araştırma Hikâyesi

    • Abstract: Bu çalışmada, son üç yıldır yürüttüğüm oryantal dans araştırmalarını değerlendireceğim. Araştırma sürecinde dansçı-araştırmacı, dramaturg, dans öğrencisi vd. olarak edindiğim kişisel deneyimleri, sanatsal ve bilimsel araştırmalar ya da bedensel ve zihinsel deneyimler gibi ikilikler kurmadan, üstlendiğim farklı rolleri gözden geçirerek inceleyeceğim. Çalışmamda, kişisel deneyimlerim birincil kaynaklarımı, feminist yöntemi tartışan ve farklı kadınların oryantal dans deneyimlerini inceleyen araştırmalar da ikincil kaynaklarımı oluşturacak. Değerlendirmemi, feminist yöntemin konumlandırılmış bilgi, özdüşünümsellik, kadın deneyimlerini temel alma, kadınlarla birlikte ve güçlenmek için çalışma gibi ilkeleri etrafında yapacağım. Son olarak, araştırma sürecinin araştırmacı üzerindeki etkisini analiz edecek ve ilgili oryantal dans literatürüne başvuracağım. Farklı coğrafya ve tarihselliklerdeki kadınların oryantal dans deneyimlerini tartışarak, kişisel hikâyemi daha geniş bir bağlama oturtmaya çalışacağım.
      In this study, I will reflect upon the belly dance research I have been conducting since the last three years. I will investigate my personal experiences as dancer-researcher, dramaturg, dance student etc. without creating dualities between artistic and scientific research or corporeal and intellectual experiences. My personal experiences will constitute my primary resources. I will also discuss some secondary sources on feminist methodology and different women’s belly dance experiences. I will make an analysis on the basis of some principles of feminist methodology like situated knowledge, self-reflexivity, the focus on women’s experiences, working with women for empowerment. I will also reflect upon the effect of the research on the researcher considering belly dance literature on the subject. Discussing different women’s experiences in various historical and geographical contexts, I will try to analyze my personal experience in a wider context.
      PubDate: Mon, 23 Aug 2021 16:02:11 GMT
       
  • Animasyon (Çizgi Film) Tarihine Kültür Aktarımı Açısından Bir
           Bakış

    • Abstract: Gelişen teknolojiye koşut olarak birçok disiplinin çalışma alanında köklü değişiklikler meydana gelmiştir. Özellikle folklor gibi bilim dalları, veri toplama ve inceleme açısından, dijital alanlardan gün geçtikçe daha fazla yararlanmaktadır. Bu bağlamda, teknolojik gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan animasyon gibi türler, içerisinde barındırdığı kültürel ögeler nedeniyle, 21. yüzyılda çağdaş bir “folklor anlatısı” olarak işlev görmektedir. Yaklaşık 100 yıllık bir tarihe sahip olan animasyon, özellikle Disney Stüdyosu’nun kurulmasıyla folklorik bir alt yapıya sahip olmuştur. Bu açıdan bakıldığında animasyonun, kültür aktarımı konusunda da büyük bir işleve sahip olduğu görülecektir. Bu durumun belirgin bir örneğini Japonya oluşturmaktadır. Batı’dan aldığı tekniklere kendi kültürel unsurlarını katarak oluşturduğu animeler, Japon kültürünün popülerleşmesinde önemli bir aracıdır. Türkiye’de ise yaklaşık 60 yıllık bir tarihe sahip olan animasyon, özellikle TRT Çocuk kanalının kurulması ile büyük bir gelişme göstermiş ve Türk kültürünün bu alanda temsili sağlanmıştır. Son yıllarda animasyona aktarılan Dede Korkut Hikâyeleri ve Keloğlan gibi anlatılar, animasyon ile folklor ilişkisini yansıtan belirgin örneklerdir. Bununla birlikte üniversitelerde açılan animasyon bölümleri, profesyonel animatör yetişmesine olanak tanımıştır. Animasyonun bütün bu özellikleri göz önüne alındığında, 21. yüzyılın en önemli kültür aktarım kanalından birisi olduğunu söylemek mümkündür. Yine animasyon, yarattığı kültür ekonomisi ile büyük bir sektör durumundadır. Bu çalışmada animasyon ve kültür aktarımı arasındaki ilişki, animasyon tarihi üzerinden sorgulanmış ve animasyonun kültür aktarımı konusunda oldukça büyük bir etki gücüne sahip olduğu sonucuna varılmıştır.
      As a result of technological developments, radical changes have taken place in the field of study of many disciplines. In particular, science branches like folklore are using more and more from digital fields in terms of data collection and analysis. In this context, genres such as animation, which arise due to technological developments, function as a contemporary "folklore narrative" in the 21st century due to the cultural element they contain. The animation, which has a history of about 100 years, has a folkloric infrastructure, especially with the establishment of the Disney Studio. From this point of view, it will be seen that animation also has a great deal of function on culture transfer. A clear example of this is Japan. The animations created by adding their own cultural elements to the techniques they acquire from the West are an important tool in the popularization of Japanese culture. Animation, which has a history of about 60 years in Turkey, has shown a great improvement especially with the establishment of TRT Children's channel and it has been provided with the representation of Turkish culture. Dede Korkut Stories and Keloğlan, which have been transferred to animation in recent years, are examples that reflect the relationship between animation and folklore. Moreover, the animation departments at the universities allow the professional animator to train. When all these features of the animation are taken into consideration, it is possible to say that it is one of the most important cultural transmission channels of the 21st century. In this study the relationship between animation and culture transfer, was questioned on animation history and it has been concluded that animation has a great influence on cultural transfer.
      PubDate: Sat, 07 Aug 2021 14:52:30 GMT
       
  • Şenlik’in Salman Bey ve Turnatel Hanım Hikâyesi'nin Bertnard'ın
           Anlatı İzlencesi Formülünde Okunması

    • Abstract: Anlamlandırma; söylemle görünürlük kazanan, zihindeki derin yapıların gizini barındıran, devingen yapısı olan bir anlam ağıdır. Bu yönüyle onu kullanan özneden ve onun iletişim ağına konumlanan muhataplardan izler taşır. Anlamlandırmayı merkeze alan yazınsal göstergebilim, anlatıdaki bağıntıları oluşturan dinamiklerin ontolojik oluşum sürecini incelerken bağıntıların birbirine eklemlenme durumlarını, yüzey yapıdaki etkileşimlerden yola çıkarak derin yapıdaki sosyolojik, psikolojik, felsefik, antropolojik, siyasi, tarihi, gerçekliği artsüremli ve eşsüremli oluşumlarla anlatıyı oluşturan öznenin söyleminden, toplum algısını çözümlemeyi merkeze alır. Bu bağlamda, göstergebilim anlamın nasıl ve nelerden oluştuğunu saptamayı amaçlar. Bu çalışmada, Âşık Şenlik’in gerçek bir olaydan ilham alarak tasnif ettiği Salman Bey ve Turnatel Hanım hikâyesini; Paris Göstergebilim ekolünün günümüz temsilcilerinden Denis Bertrand’ın göstergebilimsel anlatı çözümlemesi yöntemine göre inceledik. Anlatı izlencesi irdelenerek, bu sayede söylemi şekillendiren yüzey yapılardan başlayarak genelde Âşık Şenlik’in anlatı kimliğinin var oluş dinamiklerini, özelde toplum belleğine eklemlenen yapıları anlamak için yapılan bu çalışma, Âşık Şenlik’in söylem yapılarından biri olan bir hikâyenin dili, kavram ağı, cümle dizgesi, tip ve karakter seçimi, olay örgüsünün oluşum özellikleri, gerçek ve gerçekdışı unsurlar, gönderici ve engelleyici eyleyenlerinin paradoksal etkileşimi, yardımcı unsurların işlevi gibi somut görüngüde yer alan ögelerin oluştukları mekan, zaman, dinleyici, söylem kümesinden yola çıkarak toplumun ve anlatıcının zihinsel arka planının derin yapı katmanlarını çözümlemektedir.
      Sensemaking is a network of meaning with a dynamic structure that gains visibility through discourse and contains the secret of the deep structures in the mind. In this respect, it carries traces of the subject using it and the interlocutors positioned in its communication network. While literary semiotics, which puts the meaning at the center, examines the ontological formation process of the dynamics that constitute the relations in the narrative, it centers on analyzing the perception of society. While doing this, it sets out the state of articulation of these relations with each other, based on the interactions in the surface structure, from the discourse of the subject that forms the narrative with deep sociological, psychological, philosophical, anthropological, political, historical, real and synchronic formations. In this context, semiotics aims to determine how and what the meaning consists of. In this study, we examined to analyze the story of Salman Bey and Turnatel Hanım which Aşık Şenlik classified inspired by a real event, according to the method of semiotic narrative analysis of Denis Bertrand, one of the current representatives of the Paris school Semiotics. This study is aims to understand the existence dynamics of the narrative identity of Âşık Şenlik in general, and the structures articulated in the memory of society in particular, starting from the surface structures that shape the discourse, by examining the narrative curriculum; analyzes the deep structural layers of society and the narrator's mental background. One of the discourse structures of Âşık Şenlik, a story's language, conceptual network, sentence system, type and character selection, the formation features of the plot, real and unreal elements, paradoxical interaction of sending and obstructive actors, and the function of auxiliary elements form the base of starting point for this analysis in terms of space, time, audience and discourse set.
      PubDate: Sat, 31 Jul 2021 18:08:58 GMT
       
  • Metinlerarasılık Bağlamında Âşıklar: Anadolu’dan Avrupa’ya
           Âşıklık

    • Abstract: Anadolu'da etkili şekilde süregelen kültürel temas, kültürün birbiri ile karışımı, şimdiki ve geçmişteki diğer kültürel gruplarla olan bağını sürekli kılan Anadolu halklarının konumlanması açısından en önemli özelliklerden birini oluşturmaktadır. Geçmişten bu yana Anadolu toprakları farklı medeniyet topluluklarına ev sahipliği yapmış ve her yeni yerleşim ile birlikte veya mevcut gruplar geri döndüğünde, eski şehirleri yeniden inşa etmenin etkinliğini haklı çıkarmak için yeterli konum ve kaynak avantajı sunan bir zenginliğe sahiptir. Bu bağlamda, Anadolu'nun topraklarına yerleşen halkın benimsediği atalarının anıtları ve yerleşimleri arasında yaşayarak kendi kültürel geleneklerine bağlı kalmıştır. Bütün bu zenginliğinin içerisinde Anadolu, uçsuz bucaksız bir müzik mirasına ev sahipliği yaptığı hiç şüphesizdir. Medeniyetlerin beşiği olarak adlandırılmakta olan bu topraklar, yaşanan binlerce yıllık dönem boyunca kültürlerin zengin müzik birikimine de ev sahipliği yapmıştır. Yüzyıllar boyu hem doğudan hem de batıdan aldığı göçlerle harmanlanan Anadolu toprağı, bu zaman zarfında üretilen ve geliştirilen pek çok düşünce ve sanat kavramının yanı sıra, müzik ve müzik alanında birikerek gelişen çalışmaların da kültürlerarası etkileşim bağlamında adeta merkez konumundadır.Yüzyıllar boyunca uygarlıklar hayatlarını sürdürmek için sadece yerleşik olduğu topraklarındaki düzen dâhilindeki ürettiklerinin yanı sıra, erişim dahilindeki ülkelere dek uzanan ticaret, göç ve savaşlardan beslenerek devinim kazanmıştır. Bu devinim ve gelişimin, hiç şüphesiz müziklerine de etkide bulunduğunu söyleyebiliriz. Dünyada kaynağına 15. Yüzyıldan itibaren ilk erişilen folklor ürünlerinin de Anadolu ve Avrupa’daki halkın eserleri olduğu gözlemlenmiştir. Birbirinden farklı ve uzak topraklarda da olsa bu halkların ortak özelliğinin halk şarkılarının birleştirici, geliştirici, ortak duyguları ifade edici ve ait oldukları topraklardaki birlik duygusunu pekiştirmesi olduğu gözlemleyebiliriz. Toplumun deneyimlediği her bir zaman diliminde icra edildiği dönemi yansıtan ezgiler ve o ezgilere ait sözler,yani metinler eserlerin kalıcılığını hakim kılmaktadır. Kimi zaman yitirilen bir evlada ya da sevgiliye ağıt, yaşam şartları ya da düzenin eşitsizliğine yakılmış bir türkü, kimi zaman da bir bebeğin ninnisi şeklinde örneklendirebileceğimiz bu eserler kendi içinde bir dönüşümün, çeviri ve devinimin en belirgin halidir. Kültürlerin en silinmez izlerini taşıyan bu eserlerin ve uygarlıkların kimliğini oluşturan temellerin günümüze kadar ulaşan örneklerinde kendinden öncekileri yaşattığı sonsuz bir bağ bulunmaktadır. Hiç kuşkusuz bu bağı kuvvetlendiren kişi olarak eserlerin aktarıcıları önemli rol oynamaktadır. Bu aktarıcıların içerisinde devinimi ve dönüşümü en yalın haliyle gözlemlemeyi mümkün kılanlar, Anadolu`da `aşık` tanımı ile karşımıza çıkmaktadır. Ait olduğu dönemi olduğu gibi yansıtan ve bi nevi tarihin seyyahlığını yapan aşıklar, farklı coğrafyaların toplumlarında çeşitli isimler ile adlandırılmış ve farklı alanların temsili olmuşlardır. Bu makalenin amacı Anadolu topraklarında yüzyıllardır süregelen ve Avrupa kıtasına uzanan aşık/aşıklık geleneğinin çeviribilim bağlamında özelliklerini ortaya koymaktır. Ait olduğu topraklardaki kültürün şekillenmesinde önemli bir role sahip olan aşıklar, bulundukları yörenin ve halkın temsilcisi olmak ile birlikte aktarmacı rolü de kendisini başlı başına dönüşümün/çevrimin bir öğesi kılar. Bu çalışmada, Anadolu ve Avrupa’da yer alan aşıkların sahip olduğu farklı kimlikler ve eserler metinlerarasılık çerçevesinde karşılaştırılarak seçilmiş örnek metinler Gerard Genette’in çeviri kuramları temelinde incelenecektir.
      The ongoing cultural contact in Anatolia is one of the most important features in terms of the mixing of the culture with each other and the positioning of the Anatolian communities, who maintain their connection with other cultural groups in the past and present. Historically, the Anatolian lands have hosted different civilizational communities and with each new settlement or when existin...
      PubDate: Thu, 08 Jul 2021 22:05:48 GMT
       
  • Yaşar Kemal’in Demirciler Çarşısı Cinayeti ve Yusufçuk Yusuf
           Romanlarında Hegemonik Erkeklik

    • Abstract: Sosyal bilimler literatüründe son yıllarda toplumsal cinsiyet yaklaşımlarının yaygınlaşmasıyla erkeklik olgusu, sosyoloji ve kültürel antropoloji disiplinlerinin yapı taşı konularından biri haline gelmiştir. Bununla birlikte edebiyat ve edebiyat sosyolojisi içerisindeki çalışmalarda da ataerkillik, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, eril tahakküm, erkeklik gibi kavramsallaştırmalar üzerinden analizler hız kazanmıştır. Özellikle toplumsal gerçekliği; kültürel, politik ve ekonomik koşullar etrafında işleyebilen romanların edebiyat sosyolojisi için ciddi bir inceleme nesnesi olduğu dikkate alındığında, bu kavramsallaştırmaların neden öne çıktığı anlaşılabilmektedir. Nihayetinde edebiyat, toplumsal tarihin dışında özerk bir sahaya karşılık gelmediği gibi erkeklik gerçeği de bu tarihe dışsal değildir. Çağdaş Türk edebiyatının önemli temsilcilerinden Yaşar Kemal de eserlerinde içinde bulunduğu dönemin toplumsal ve kültürel yapısını, üretim ilişkilerini kendine özgü tarzıyla okura sunar. Erkeklik olgusu ise bilhassa Çukurova bölgesi üzerinden çözümlediği sosyo-ekonomik, kültürel ve politik yapıyı, insan ilişkilerini boydan boya kesen önemli bir saha olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada tam da bu noktadan hareketle, onun Demirciler Çarşısı Cinayeti ve Yusufçuk Yusuf adlarıyla iki ciltten oluşan Akçasazın Ağaları eserini hegemonik erkeklik olgusu çerçevesinde tartışmaya açmaktadır.
      In recent years, with the widespread use of gender approaches in the social sciences literature, the phenomenon of masculinity has become one of the central issues of sociology and cultural anthropology disciplines. In addition, in studies within the sociology of literature and literature, analyzes have gained momentum through conceptualizations such as patriarchy, gender inequality, masculine domination, and masculinity. Considering that novels, which can work on social reality around cultural, political and economic conditions, are a serious object of study for the sociology of literature, it can be understood why these conceptualizations come to the forefront. Eventually, literature does not correspond to an autonomous field outside of social history, and the reality of masculinity is not external to this history. Yaşar Kemal, one of the important representatives of modern Turkish literature, presents the social and cultural structure and production relations of the period to the reader in his own unique style. The phenomenon of masculinity emerges as the junction point of socio-economic, cultural and political structure and human relations, which it analyzes especially through the Çukurova region. From this point of view, in this study, his novel Akçasazın Ağaları, which consists of two volumes as Demirciler Çarşısı Cinayeti and Yusufçuk Yusuf, opens to discussion within the framework of hegemonic masculinity.
      PubDate: Thu, 10 Jun 2021 12:00:44 GMT
       
  • The Kinship Commodification of Local Ethnic in Lampung in Multicultural
           Relations

    • Abstract: Çok kültürlü toplumlarda etnik gruplar arası ilişkilerin karmaşıklığı, çatışma potansiyeline sahip ilişkiler için kontrol modellerini gerektirir. Bu çalışma, Lampung'daki yerel etnik gruplarda akrabalık metalaşmasının anlamını ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Niteliksel bir çalışma olarak, mülakatlar, yerel bir bakış açısı elde etmek (bir unvanı veren ve alan kişi) ve başlığı bütünsel olarak ödüllendirmenin ve çeşitli ilgili belgelerle desteklenen özel ritüeli gözlemlemek için ana araçtır. Sonuçlar, Lampung etnik kökeninin çok kültürlü bir toplumda azınlık düzeyinde konumlandırılmasının, akrabalık benimseyerek bir direniş aracı olarak topluluk yapılarında bir unvan kültürü geliştirme yeteneklerini artırdığını gösterdi. Akrabalık kalıpları ve sembolleri içeren kültürel eylemler, diğer insanları akraba veya aile gibi yapar.
      The complexity of inter-ethnic relations in multicultural societies requires controlling models for the relations that have the conflict potential. This study aims to reveal the meaning of kinship commodification in local ethnic groups in Lampung. As a qualitative study, interviews were the main instrument for obtaining a native perspective (the giver and recipient of a title) and observing the custom ritual of awarding the title holistically and supported by several relevant documents. The results showed that the positioning of Lampung ethnicity at the minority level in a multicultural society increased their ability to cultivate a title culture in their community structure as a tool of resistance by adopting kinship. Cultural actions with kinship patterns and symbols make other people like relatives or family.
      PubDate: Fri, 30 Apr 2021 19:57:25 GMT
       
  • Hekimlik Mesleğine İlk Geçiş Riti: Beyaz
           Önlük Giyme

    • Abstract: Tıp fakültesine yeni başlayan öğrencilerin mesleğe geçişlerini temsil eden beyaz önlük giyme töreni, hekimlik mesleğindeki ilk geçiş ritidir. Öğrencilerin aile ve yakınlarının da katıldığı törende, öğretim üyeleri, öğrencilere beyaz önlük giydirmektedir. Önlük giyme töreninin ardından öğrenciler hep birlikte temelini Hipokrat yemininden alan bir andı okumaktadır. Beyaz önlüklerle çekilen toplu fotoğrafların ardından tören sona ermektedir. Yazıda, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi hekimleri, öğrencileri ve öğrencilerin aileleriyle yapılan görüşmelerden hareketle, hekimlik mesleğindeki Beyaz Önlük Giyme töreni üzerinde durulmuştur. Törenin iki temel sembolü olan beyaz önlüğün öğretim üyeleri tarafından öğrencilere giydirilmesi ve hekimlik andının edilmesi uygulamaları yapısal ve işlevsel özellikleriyle ele alınmıştır. Tespit ve değerlendirmeler sonucunda, beyaz önlük giyme töreninin, hekim adaylarının hekimlik mesleğine kabulü açısından önemli bir görevi yerine getirdiği görülmüştür. Öğretim üyeleri, öğrencilere beyaz önlüklerini giydirirken hem onları tebrik edip onurlandırmakta hem de değerli bir mesleğe girişlerini kutlamaktadır. Kendine özgü birtakım kuralları ve düzeni olan törenin her yıl tekrarlanması bir taraftan sürekliliğini sağlarken diğer taraftan öğrencilere tıp etiği kurallarını da aktarmaktadır. Tıp mesleğinin yüceliğine ve sağlığın kutsiyetine dair yapılan konuşmalarla öğrencilerin grup kimliğinin oluşması sağlanmaktadır. Hekimlik andı ile öğrenciler ortak bir hissi ve duygusal deneyimi paylaşmaktadır. Evlatlarının saygın bir mesleğe törenle girişini görmek aileleri de onurlandırmaktadır.
      The ceremony of wearing a white coat, which represents the transition to the profession of new medical students, is the first rite of transition in the medical profession. At the ceremony attended by students' families and relatives, faculty members dress students up in white coats. After the white coat-wearing ceremony, the students all swear an oath that is based on the Hippocratic oath. The ceremony ends after the collective photographs are taken in white coats. In the article, the white coat ceremony in the medical profession was emphasized, based on the interviews made with the physicians of Eskişehir Osmangazi University Faculty of Medicine, students and families of the students. The practice of dressing the students up in the white coat by the faculty members and the Hippocratic oath, which are the two basic symbols of the ceremony, was handled with their structural and functional features. As a result of the determinations and evaluations, it is seen that the white coat ceremony fulfilled an important task in terms of the acceptance of the doctor candidates to the medical profession. The faculty members both congratulate and honor students while dressing them up in white coats and celebrate their entry into a valuable profession. The annual repetition of the ceremony, which has its own rules and order, ensures its continuity on the one hand, and on the other hand, conveys the rules of medical ethics to the students. With the speeches about the glory of the medical profession and the holiness of health, the formation of the group identity of the students is ensured. With the Hippocratic oath, students share a common feeling and emotional experience. Seeing their children enter a respected profession with a ceremony honor families, as well.
      PubDate: Tue, 13 Apr 2021 20:12:44 GMT
       
  • Çeviribilim ve Çeviri Olgusu Açısından
           İdeoloji

    • Abstract: Çeviri eylemi ve olgusunun dilbilimsel/metinsel ya da iletişimsel aktarıma indirgenemeyeceği gerçeği, artık çeviri alanında araştırma yapan ve çevirinin toplumdaki işlevi hakkında düşünen herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Tek düzlemli bir aktarım olarak ele alınmaması gereken çeviri olgusu, zaman/uzama bağlı görece bir güç aracına dönüşebilir. Tarih boyunca düşüncenin gelişmesinde ve değişmesinde önemli rol oynayan dini, siyasi, felsefi ve bilimsel metinlerin oluşumunda ya da üretilmesinde çevirilerin etkisi düşünüldüğünden daha fazladır. Toplumlar, sosyal tarihi biçimlendiren düşünce ve kültürlerin gelişmesinde kaçınılmaz olarak birbirlerini olumlu ya da olumsuz etkilemiştir. Bu etki alanlarından biri kuşkusuz çeviri ile ilgilidir. Bunun nedeni, metinlerin toplumu şekillendirmede en etkili araçlardan biri olmasıdır. Çeviriler bir toplumda ya da kültürde algı yönetimini biçimlendirmede bir araç olarak da kullanılabilmektedir. Çeviri denilen ürünler, belli bir zaman ve uzamda bir güç odağı tarafından planlı ve kasıtlı belli bir etki yaratarak toplumu değiştirmeye ya da yönlendirmeye çalışılıyorsa, burada ideolojik bir yapılanmadan söz edilebilir. Bu çalışmada, çeviribilim çalışmalarında ideoloji kavramının nasıl tartışıldığı ve çeviri sürecinde alınan kararlarda ideolojinin etkisi ele alınmaktadır. Bu bağlamda, ideoloji kavramının açılımı ve anlamı sorgulanarak ideolojinin çeviri ile olan ilişkisi irdelenmektedir.
      The act and phenomenon of translation cannot be reduced to linguistic / textual or communicative transfer and it is a fact accepted by anyone who researches in the field of translation or thinks about the function of translation in society. The phenomenon of translation, which should not be seen as transfer on a single level, can turn into a relative power tool depending on time / space. The effects of translations in the formation or production of religious, political, philosophical and scientific texts that have played an important role in the development and change of thought throughout history are more than thought. Societies have inevitably influenced each other positively or negatively in shaping the ideas and cultures throughout social history. One of these influence is undoubtedly related to translation. Translations can also be used as a tool to shape perception management in a society or culture. If the products called as translation are trying to change or direct the society by creating a certain planned and deliberate effect by a power focus at a certain time and space, an ideological structuring can be mentioned here. In this study, how the concept of ideology is discussed in translation studies and the effect of ideology on the decisions taken in the translation process are discussed. In this context, the meaning of the concept of ideology is discussed and the relationship between ideology and the concept of translation is examined.
      PubDate: Wed, 31 Mar 2021 16:03:31 GMT
       
  • Oruç Aruoba'nın Haikuları Üzerine Yapısal Bir
           Deneme

    • Abstract: Haiku, dünyada bilinen en kısa şiir türüdür. Japonya’nın sınırlarından çıktıktan sonra özellikle Fransız şiirinde ilk yansımaları görünür. Arka planında Japon kültür ve inançlarını barındıran Haiku, bir öğreti olmamakla birlikte kendine has bir yaşam felsefesine sahiptir. Haiku en yalın anlatımla bu yaşam felsefesini ortaya koymaya çalışır. Japon inançlarında doğa öncellikli yere sahiptir. Haiku, doğayla özdeş bir hayatın izlerini bünyesinde taşır. Türk edebiyatına Fransızca çevirilerden giren Haiku şiiri, yer yer isminden söz ettirse de yakın tarihe kadar çok tutulan bir şiir türü değildir. 90’lı yıllarda Haiku, şairlerin önemsediği bir şiir türü haline gelir. Aynı yıllar ülkemizde belli bir Haiku okur kitlesinin oluşmaya başladığı yıllardır.Bu makalede haikunun tür olarak kısa tarihine değinilip Türk şiirindeki seyrinde ana noktalar belirlenmeye çalışılmış daha sonra ülkemizde Haiku şiirinin tanınırlığının artmasında ve anlam kazanmasında önemli katkıları olan Oruç Aruoba’nın yazdığı haikular değerlendirilmiştir. Yazdığı haikulardan seçtiğimiz parçalara yapı ve öz itibariyle eğilip haikunun sahip olduğu çoğul anlamlılığa dikkat çekilmeye çalışılmıştır.
      Haiku is the shortest type of poetry known in the World. After leaving the borders of Japan, the first reflections appear especially in French poetry. Haiku has Japanese culture beliefs in its backgound. On the other hand, Haiku isn’t a creed. It just has its own ‘phılosophy of life’. Haiku tries to put forwart that philosophy of life in the simplest way. In japanese culture and beliefs, nature takes the first place. Haiku carries the traces of a life identical to nature.Haiku came into to Turkısh Literature through French translations. For many years, ıts name wasn’t mentioned much. But in 90’s, Haiku has become popular in Turkish poetry. Also in that years, Haiku readers begin to emerge in our country. In this article, the brief history of Haiku as a genre is mentioned. And main points in Turkish poetry were tried to be determined. Finally, the Haikus written by Oruç Aruoba, who have made significiant contributions to the recognation and meaning of Haiku poetry, have been evaluted. Some of the Haikus he wrote were selected and examined in terms of structure and essence, and it was tried to draw attention to the polysemy of Haiku.
      PubDate: Wed, 17 Mar 2021 20:53:57 GMT
       
  • Kütahya İli Altıntaş İlçesi Halk Mimarisinden Örnekler: Köy
           Odaları

    • Abstract: Köy odaları, Anadolu’da halk mimarisi içinde ele alınmaktadır. Köy kültüründe önemli bir yere sahip olan bu odalar, bazen evlerin yakınlarında, bazen köy meydanlarında bezen de cami yakınlarında yer almaktadır. Misafirperverliğin simge yapılarından biri olan odalar, ayrıca kırsalda sosyal ve kültürel hayatın vazgeçilmez öğelerinden biridir. Anadolu’daki köy odalarının menşei, “yurt tipi çadır”a dayanan Türk Evi’ndeki çekirdek birim “oda”nın mekansal özelliklerine dayandırılmaktadır. Türkler, Orta Asya’da sürdürülen bu geleneği Anadolu’ya taşımış, İslam dini ile birlikte misafire, konukseverliğe verilen büyük özeni içeren ayet ve hadislerde dikkate alınarak bu gelenek devam etmiştir. Yöre sakinleri ve ileri gelenleri tarafından konuk ağırlamak bir dini hizmet ve sosyal prestij olarak değerlendirilmiş ve oda yaptırmak-misafir ağırlamak için yarışılır hale gelinmiştir. Çalışmamızda Altıntaş ilçesine bağlı köylerde tespit edilen köy odalarının çoğunun terk edildiği ve işlevsiz oldukları tespit edilmiştir. Orta Asya’da başlayıp Anadolu’ya taşınan konukseverlik, birlik ve beraberliği simgeleyen, kültürel ve sosyal hayatın merkezi konumundaki köy odaları işlevleri ile somut olmayan kültürel mirasın somutlaştığı yapılardır. Bu yapıların bugün işlevsiz kalması bu mirasa sahip çıkamadığımızın bir kanıtıdır.
      Village rooms are considered within the folk architecture in Anatolia. These rooms, which have an important place in village culture, are sometimes located near houses, sometimes in village squares and sometimes near mosques. Being one of the symbols of hospitality, the rooms are also one of the indispensable elements of social and cultural life in the countryside. The origin of the village rooms in Anatolia is based on the spatial characteristics of the core unit “room” in the Turkish House, which is based on the “dormitory type tent”. The Turks carried this tradition, which was continued in Central Asia, to Anatolia, and this tradition continued by taking into account the great care given to guests and hospitality along with the religion of Islam in verses and hadiths. Hosting guests by local residents and dignitaries has been considered as a religious service and social prestige, and it has become a competition to build rooms and entertain guests. In this study, it was determined that most of the village rooms identified in the villages of Altıntaş district were abandoned and dysfunctional. Village rooms, which symbolize hospitality, unity and solidarity, which started in Central Asia and moved to Anatolia, are the center of cultural and social life and are structures where intangible cultural heritage is embodied. The non-functioning of these structures today is a proof that we cannot claim this heritage.
      PubDate: Sun, 07 Mar 2021 11:05:29 GMT
       
  • El Señor Presidente ve La Fiesta del Chivo Adlı Romanların Oluşumcu
           Yapısalcı Analizi

    • Abstract: Her ikisi de gençlik yıllarında kendi ülkelerinde diktatörlük rejimini tecrübe etmiş olan Miguel Ángel Asturias ile Mario Vargas Llosa diktatörlüğün yol açtığı yıkımı dile getiren başlıca romancılar arasında yer alırlar. Yazarların, yayımlandıkları dönemde büyük beğeni toplayan eserleri El Señor Presidente (Bay Başkan) ile La Fiesta del Chivo (Teke Şenliği) diktatörlüğün yarattığı korku toplumunu ve bunun sonuçlarını gözler önüne sererek karanlığı, zulmü, işkenceyi ve ölümü konu eder. Bu çalışma, söz konusu romanlar ekseninde diktatörlük temasını ve diktatör figürünü incelemeyi ve eserlerdeki toplumsal yapıları oluşturan anahtar kavramların neler olduğunu, nasıl bir ilişki bütünü sayesinde oluştuklarını açıklamayı hedeflemektedir. Çalışmada tarihsel ve toplumsal değerlerin oluşturduğu anlamlı yapıların eseri doğrudan etkilediğini ve bu sebeple bir edebi eserin, eser-toplum bağlantısı ön planda tutularak incelenmesinin daha kapsamlı sonuçlar ortaya koyacağını ifade eden Fransız sosyolog ve eleştiri kuramcısı Lucien Goldmann’ın oluşumcu-yapısalcı yönteminden yararlanılmıştır. Ayrıca eserlerdeki otorite-itaat ilişkileri Erich Fromm’un düşünceleri doğrultusunda açıklanmaya çalışılmış, toplumsal yapı ve ilişkilere dair değerlendirmelerde ise Norbert Elias’ın düşüncelerine yer verilmiştir.
      Miguel Ángel Asturias and Mario Vargas Llosa, both have experienced the dictatorial regime in their own countries in their youth, are among the main novelists who express the destruction caused by dictatorships. The authors’ novels El Señor Presidente (Mr President) and La Fiesta del Chivo (The Feast of the Goat), received great acclaim at the time of their publication, describe the darkness, cruelty, torture and death by revealing the society of fear created by the dictatorship and its consequences. In the axis of these books, this study aims to examine the theme of dictatorship and the figure of the dictator and also to explain the key concepts that constitute the social structures in the novels. In the study, the French sociologist and critic theorist Lucien Goldmann’s genetic structuralism method was used, who stated that the meaningful structures formed by historical and social values directly affect a novel, and therefore, examining a literary work with a focus on the connection between novel and society will yield more comprehensive results. Also, in the study, the authority-obedience relationships in the novels were tried to be explained in line with Erich Fromm’s thoughts and Norbert Elias’s theories were included in the evaluations on social structure and relations.
      PubDate: Mon, 08 Feb 2021 16:14:10 GMT
       
  • Alper Canıgüz’ün Kan ve Gül Romanı Örneğinde Çevirmen ve
           Dünyası

    • Abstract: Son yıllarda çevirmen kimliklerinin gerek çeşitli araştırmalarda gerekse kurmaca hikâyelerde konu edildiğini ve çevirmenin bir özne olarak ele alındığını görüyoruz. Bu yönelim, kültür bilimlerinde kültürel dönemeç (cultural turn) ekseninde gerçekleşen paradigma değişikliğiyle birlikte kültüre, kimliğe ve yazınsal metinlere yaklaşımdaki yeniliklerle ilişkilendirilebilir. Öyle ki, çeviri sürecinde dokunulmaz bir ölçüt olarak ele alınan kaynak metinden ziyade 1980’li yıllardan sonra çevirmenin nasıl tanımlandığına, hangi konuma sahip olduğuna ve nasıl bir tutum sergilediğine odaklanılmaktadır. Akademik çalışmalar, çevirmenlerin görünürlüğünün artmasına, çevirmene ve çeviriye verilen değer açısından olumlu yansımalara neden olmaktadır. Kültürel dönemeç bağlamında da Bachmann-Medick’in ifade ettiği gibi, kültür ve kültürün ortaya koyduğu söylem ve ürünler arasında önemli bir yeri olan edebiyat hermeneutik açıdan yorumlanabilir bir obje olarak ele alınmak yerine, dâhil olduğu toplumsal ve kültürlerarası etkileşim alanları kapsamında değerlendirilmektedir. Bu anlamda özellikle iki yaklaşıma değinmek gerekir. Clifford Geertz ile Stephen Greenblatt kültürbilimsel bir yaklaşımla kültürün metinsel boyutlarına vurgu yapmışlar ve kültür-metin ilişkisinin önemini ortaya koymuşlardır. Kültür kavramının tanımlanması konusunda yeni bakış açıları sunan bu paradigma değişiminin izlerini özellikle çevirmen figürlerini ön plana çıkaran kurgusal eserlerde de tespit etmek mümkün. Bu bağlamda kurgusal olarak inşa edilen çevirmen figürlerinin de bu değişimden ne ölçüde etkilendiği ortaya çıkmaktadır. Bu çalışma, kültürler ve metinler arasında bir dolaşım ağı ve etkileşim alanı oluşturan çevirmen figürlerinin edebî eserlerde ne şekilde kurgulandığını incelemeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede, yazın eserlerinin ve filmlerin kurmaca dünyalarında gerek fiziksel gerekse ruhsal açıdan son derece olumsuz kurgulanan çevirmen karakterlerin, günümüz eserlerinde nasıl yansıtıldığı, mesleki kimlik inşasında edebî metinlerin çevirmeni ne şekilde kurguladığı ve kurmaca dünyada ne şekilde var ettiğini somut bir örnek üzerinden göstermek amacıyla Alper Canıgüz’ün ilk baskısı 2017’de yapılmış olan Kan ve Gül. Bir Kara Dejavu isimli romanı ele alınacak ve nitel araştırmada elde edilen veriler, betimsel olarak analiz edilmektedir. Bu kapsamda romanın başkahramanı olan çevirmen figürünün incelenmesinde çeviribilimsel yaklaşımların yanı sıra, kültürbilimsel yaklaşımlara başvurulacak ve ayrıca anlatım kuramından da yararlanılmaktadır.
      In recent years it can be stated that translator identities come into the focus of several studies as well fictional stories, so that the translator is portrayed as a subject more frequently. This tendency can be correlated with the paradigm shift to the cultural turn within cultural studies and innovative approaches to culture, identity and literary texts. With the cultural turn the focus on the translation process has changed. From the 1980s onward, instead of the source text that was seen as an inviolable factor the definition, the relevance and attitude of the translator gradually becomes the subject of investigation. Academic studies not only contribute to a noticeable visibility of the translator, but also have positive effects on the assessment of translation in general terms. As Bachmann-Medick points out, literature as one of the very relevant discourses and products of culture is no more regarded from a hermeneutic perspective and consequently as an interpretable object. Rather, literature comes into view with respect to its social and intercultural interaction with spaces. In this context, two approaches deserve attention. Clifford Geertz and Stephen Greenblatt emphasize the textual dimensions of culture and demonstrate the relevance of the relationship between culture and text. The traces of this paradigm shift, that offers innovative perspectives in defining ‘culture’, can be also grasped in fictional texts, which highlight translator figures. In this way, it gets possible to see to what extent fictional translator figures are influenced by this change. The aim of this study is to investigate the fictional configuration of translator figures that constitute a circulation and interactive space between cultures and texts. In this respect, the novel Kan ve Gül (Blood and Rose) by Alper Canıgüz, first published in 2017, is analysed. Based on this novel it is illustrated, how contemporary literature reflects translator figures who are often characterized physically and psychologically unstable and weak in fictional works of literature and also movies. Another aspect that becomes relevant in the analysis is the question, how f...
      PubDate: Tue, 19 Jan 2021 12:40:40 GMT
       
 
JournalTOCs
School of Mathematical and Computer Sciences
Heriot-Watt University
Edinburgh, EH14 4AS, UK
Email: journaltocs@hw.ac.uk
Tel: +00 44 (0)131 4513762
 


Your IP address: 18.205.66.93
 
Home (Search)
API
About JournalTOCs
News (blog, publications)
JournalTOCs on Twitter   JournalTOCs on Facebook

JournalTOCs © 2009-