Authors:HACİ ATAŞ Abstract: Hadis rivayetlerinin baş tarafındabir sened zinciri vardır ve bu hadis rivayetlerinde vazgeçilmez bir unsurdur.Aynı şekilde siyer rivayetlerinin ekserisinde de sened zinciri yer alır. Ancak isnad uygulaması siyer haberleri içinvazgeçilmez bir unsur değildir. Bu noktada metodolojik açıdan hadis ve siyerilimleri birbirinden ayrılır. Hadis usulcüleri siyermüelliflerini birçok nedenle eleştirirler. Bu eleştirilerin en önemli sebeplerindenbiri onların her haber için ayrı bir isnad kullanmamalarıdır. Bu nedenlehadisçiler, onların rivayetlerine karşı mesafeli yaklaşırlar. Dahası,hadisçilerin bir kısmı bu gerekçeyi öne sürerek siyercilerden rivayet nakliyapılamayacağını ifade ederler. Ancak biz, hadisçilerin siyer ilmi ile hadisilmi arasındaki farkları göz önüne almadan değerlendirme yaptıklarıgörüşündeyiz. Bu iki ilim dalı arasında benzerlikler kadar farklılıkların da olduğubir hakikattir. Dolayısıyla bu ilim dallarının kendi dinamikleri içerisinde değerlendirilmesigerektiği görüşündeyiz. Bu çalışmamız neticesinde hadisve siyer rivayetlerinin aynı mantık ve yöntemle ele alındığında objektifliktenuzak değerlendirmelere neden olabileceğini gördük. Bu iddiamızı desteklemek amacıyla MedineSözleşmesi’ni örnek rivayet olarak belirledik. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:Mehmet Tözluyurt Abstract: Allah, Kur’an’da kendisinin zamansal bir varlık olmadığını “bekâ”, “âhir” ve “hayyün lâ yemût” kavramlarıyla ifade etmiş; insanın ise zamansal bir varlık olarak sonsuzluğunu belirtmek için “ebed ve huld” kelimelerini kullanmıştır. Allah’ın başlangıcının olmadığı anlamına gelen “kadîm” kavramı üzerinde yürütülen tartışmalar, âlemin de kadîmliği konusunda filozof ve kelâm bilginleri arasında yeni görüşler çıkmasına neden olmuştur. Bu tartışmalarda Allah’ın sonunun olmaması, çok fazla gündeme gelmemiştir. Bâkıllânî ve Beyhakî ile birlikte Allah’ın bâkî olduğu, kelâmî eserlerde zikredilmeyebaşlanmıştır. Bu kavram âlimler tarafından özellikle insanın akıbeti, arazların durumu gibi konularla ilişkili olarak ele alınmıştır. Ayrıca Allah’ın dışında “bekâ” özelliğine sahip başka varlıkların olup olmadığı tartışılmıştır. Çalışmada Kur’an’da Allah ve insanın sonsuzluğunu ifade eden kavramlar hakkındaki kelam bilginlerinin görüşlerine değinilerek, Allah ve insanın sonsuzluğunun yapısal nitelikleri noktasında çözümlemeci analizlere yer verilmiştir. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:ismail pırlanta Abstract: Hz. Peygamber 23 yıllık risâlet görevindebirçok zorluk ve engellemelerle karşılaşmıştır. Bu bağlamda onu en fazla meşguledenler şüphesiz Mekkeli müşrikler olmuştur. Onlar başlangıçta çok da önemvermedikleri bu yeni oluşumun giderek güçlendiğini ve alışageldikleri inanç veyaşantı şeklini tehdit ettiğini gördükleri zaman Hz. Peygamber ve Müslümanlaraen ağır işkence ve zulümler yapmaktan geri durmamışlardır. Önceleri alayetmeyle başlayan bu şiddetli muhalefet, giderek iftira ve sözlü sataşmaya,ardından fiilî müdahale ve işkenceye, daha sonra ambargoya ve nihayetinde desilahlı mücadeleye dönüşmüştür. Müşriklerin birçok sebebe matuf olarakgeliştirdikleri bu aşırı muhalefet hareketlerinde önemli Müşrik liderlerindenbirisi olan Ebû Süfyân’ın ortaya koymuş olduğu tavır genelde diğerleriyle benzerkarakterler arz etse de özelde birtakım farklı hususiyetler göstermektedir.İşte biz bu çalışmamızda Ebû Süfyân’ın risâlet görevinde Hz. Peygamber’e karşısergilemiş olduğu tutum ve davranışları ve bunların altında yatan nedenleriortaya koymayı çalışacağız. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:Mehmet Altuntaş Abstract: Kur’an, bazen bir konuhakkında anlatılan kıssadan, bazen ayetlerin tedrici olarak indirilmesi ve bazende bir sebep olmaksızın ilahî iradenin ayetlerde vücut bulmasıyla meydanagelmiştir. Hz. Peygamber ve sahabiler anlayamayanlar için sınırlı sayıdakiayetleri tefsir etmişlerdir. Ancak vahiy döneminden zaman ve mekânsal olarakuzaklaşılıp İslam’a girenlerin sayısının artmasıyla nuzûl ortamına şahitolmayan Müslümanlar için Kur’an’ın tamamının tefsir edilmesi zorunluluk halinegelmiştir. Tefsir alanında pek çok İslamî ilme göre yazılı olarak erken dönemdeçalışma yapan âlimlerden biri de Mukâtil bin Süleyman’dır. Başta çağdaşlarıolmak üzere âlimlerin bir kısmı onu şiddetle ve acımasızca eleştirmiş bir kısmıda övmüştür. Ancak mukâtil hakkında yapılan eleştirilerin büyük bir kısmıeserlerine atıf yapılmadan yapılmıştır. Bu durum onun yanlış tanınmasına veanlaşılmasına neden olmuştur. Bu bağlamda makalemizde Mukâtil’e yönelik eleştirileri,tefsirinde naklettiği İsrailî rivayetleri ve huruf-u mukataa konusundaki görüşlerinideğerlendireceğiz. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:Mehmet Altuntaş Abstract: Allah kâinatıve onun bir parçası olan dünyayı oyun için yaratmadığını Enbiyâ 16-17 ve Dühân38. ayetlerde açıkça ifade etmiştir. Allah isimlerinin, sıfatlarının tecelliettiği yeryüzünü ahirete hazırlık yapmak için yaratmıştır. Kur’an’a göre hayat,yeryüzünde başlayıp ahireti de içine alarak sonsuza kadar devam edecektir.Kâinattaki muhteşem varlıkları seyretmek, bu âlemi yaratanın birliğini ve kudretinitanımanın en doğru yoludur. Yeryüzündekikötülükler, insanın işlediği fiillerinden meydana gelmektedir. Bunun için yeryüzünüveya dünyadaki nimetlerini kötülemek doğru değildir. Ancak bazı Müslümanlar hatalarındandolayı kendileri yerine dünyayı kötüledikleri için dinî, siyasî, sosyal,ekonomik açıdan sıkıntılar çekmektedirler. Müslümanların bu sıkıntılardankurtulmaları için dünyayı ve dünya nimetlerini sevmeleri ve bunlara hak ettiği değerivermeleri gerekmektedir. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:Harun Dündar Karahan Abstract: Hıristiyanlık, her ne kadar farklı gruplara ayrılmış olsa da ana akım Hıristiyanlık; Katoliklik,Ortodoksluk ve Protestanlık olmak üzere üç mezhebe ayrılmıştır. Hıristiyanlığıdeğerlendirirken mezheplerin dini algılama ve yorumlamalarına da dikkat etmekzorundayız. Bu bağlamda vahiy anlayışı da Hıristiyanlıkta en önemli doktrinlerdenbirisidir. Zira vahiy; kutsal kitap, inanç, ibadet ve dünyaya ait bakış açılarını da şekillendirentemel konuların başında gelmektedir. Bu makalede Katolik, Ortodoks veProtestan mezheplerindeki vahiy anlayışı ele alınmaya çalışılacaktır. AraştırmamızdaHıristiyan mezhepleri arasında vahiy anlayışı konusunda birtakım farklılıkların olduğudikkat çekmektedir. Özellikle İslam dünyasında Hıristiyanlık tek parçalı bir yapı gibialgılanmaktadır. Bu çalışmamızda vahiy bağlamında Hıristiyan mezhepleri arasındakiinanca dair birtakım farklılıklara dikkat çekilecektir. Böylelikle çalışmanın Hıristiyanlığındoğru anlaşılmasına da katkı sağlayacağı umulmaktadır. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:İrfan GÖRKAŞ Abstract: Makalede vecdmetafiziği ele alınmaktadır. Örnek olarak Ebû Nasr Serrâc et-Tusî’nin Kitabu’l-Luma’sıesas alınmaktadır. Vecd metafiziği ‘vecd’ temelli ontolojiyi (ilm-i vücud)ifade etmektedir. Vecd, mevcud-varlık kavramının bir türevidir veisim-mastardır. Vecd metafiziği, mahiyet, iki uç (arke ve sınır), özne, yöntem,kaynak, tamlık, fiil ve infial meselelerini içine almaktadır. Vecdmetafiziğinin kavramlarını, vecd, tevâcüd, vücud, vâcid, mütevâcid, sâkinvâcid, müteharrik vâcid gibi kavramları oluşturmaktadır. Ebû Nasr Serrâcet-Tusî (ö.988) vecd metafiziğini Kitabu’l-Lüma’da, Kitabu’l-vecdadını verdiği bölümde ele almaktadır. Serrâc’ın ontolojisinin kaynağını Ebû Saîd Ahmed b. Muhammed b. Ziyâd el-Basrî (ö.952) ve Kitabu’l-vecdadlı eseri oluşturmaktadır. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:ALİ BİNOL Abstract: İlahikitapların tamamında olduğu gibi Kur’an’ın da muhatabı insanoğludur. Kur’an, muhatabına kimi zaman “Ey İnsan!”, kimi zaman çoğul formuyla “Ey İnsanlar!” diyehitap eder. Bununyanında o, muhatabının beşer olduğunu bildirir. Beşerin yaratılış maddesinden bahseder. Varoluş serüvenini gündemegetirir. Sonunun ne olacağına vurgu yapar. Amaç, biyolojik anlamda bilgilendirme değildir. İnsanın beşeri özelliklerini, diğer varlıklar arasındakiyerini ve yaratıcı karşısındaki durumunu yine Kur’an perspektifinden ele almak,onun gücünün ve imkânlarının bilinebilmesi açısından hayati önemtaşımaktadır. İnsanın güven, huzur ve mutluluk içinde yaşayabilmesi için özelliklerinin iyi bilinmesinin gereği ortadadır. Buamaçla biz, insanı anlamada anahtar kelime diyebileceğimiz “beşer”kelimesinin etimolojik ve semantik tahlilini yapmayı uygun gördük. Başlangıçta beşerkelimesinin kökenini araştırdık. İnsanın hangi yönünü ifade ettiğini anlamayaçalıştık. Türevlerini ele aldık. Kur'an'daki bağlamlarını inceledik. Beşer ve insan ilişkisini ortaya çıkarmaya çalıştık. Başta klasik sözlükler olmak üzere ilk dönem kaynaklara müracaat ettik. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:Muhammet Ali Erdal Abstract: Hz. Ömer İslam tarihinde müstesna bir yeri bulunan, İslamî ilimlerde ve başta Kur’an/tefsir yorumlarında temayüz etmiş en önemli kişiliklerdendir. İslam’ı kabul ettikten sonra Hz. Peygamber’in ashabı arasında eşsiz bir konuma sahip olmuştur. Hz. Peygamber’in vefatı öncesi ve sonrasındaki yaşantısıyla, Kur’an ve Sünnetteki hükümlere bağlılığıyla ve hilafet dönemindeki hassas ve dengeli yönetim anlayışıyla büyüklüğünü ispat etmiştir. Bütün bunların yanısıra Hz. Ömer, Kur’an’ın nüzul sürecindeki olgu ve olaylaravukufiyeti ve her planda dillendirmekten çekinmediği özgün fikir ve içtihatlarıyla, fıkhi derinliği olduğunu da göstermiştir.Bu makalede değişen zaman ve şartlara göre Hz. Ömer’in Kur’an’ın bazı hükümlerini uygulamaması ya da ayetlerde belirtilenden farklı şekilde uygulaması gibi içtihat ve yorumlarıyla ilgili rivayetlere yer verilmiştir. Söz konusu içtihatlarla ilgili rivayetlerden Hz. Ömer’in Kur’an’daki herhangi bir ayetin hükmünü iptal etmediği, sadece askıya aldığı sonucuna varılmıştır. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:Harun Işık Abstract: Şeytan, ilm-i Kelam geleneğinde sem’iyyat başlığı altında analizedilmektedir. Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an’da başkaldırının, isyanın, yoldançıkmışlığın, kötülüğün, fesadın, kısacası bütün olumsuzlukların ilişkilendirildiğimüşahhas bir varlık olarak yer almaktadır. Eski Ahit’te şeytan Tanrı tarafından insanlarıimtihan etmenin bir aracı olarak yaratılan, suçlayıcı, iftiracı ve düşman gibirolleri bulunan bir varlıktır. Daha sonraları ise kozmik bir güç olarakTanrı’nın rakibi olmuştur. Yeni Ahit’te Tanrı’ya isyan edip huzurdankovuluncaya kadar ki süreçte iyi bir melek olarak tasvir edilmiştir. İsyanınınardından huzurdan kovulmasıyla birlikte kötü karakterli şeytan meleğedönüşmüştür. Kur’an’a gelince, melekler ile aynı konumda olan İblis’in Tanrı’yaisyanı neticesinde huzurdan kovulması ve şeytan vasfını kazanması söz konusudur.Ancak o, ateşten yaratılan bir cindir ve yaratılış bakımından meleklerdenfarklı bir kategoride yer almaktadır. Şeytan, üç dinde de insanın huzur vemutluluğuna engel olmaya çalışan varlık olarak merkezî bir konuma sahiptir. Buyüzdendir ki Tevrat ve İncil pasajları ile Kuran’daki pek çok ayette şeytandan,yapısal özelliklerinden ve ontolojik nedeninden bahsedilmekte, hem ondan hem deonun yolundan gidenlerden uzak durulması istenilmektedir. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:Talha Erdem Abstract: İslam dünyası, tarihinde, ilki Eski Yunan felsefesinin İslam dünyasına girişi, ikincisi ise Moğol İstilası olarak gerçekleşen iki büyük tehditle karşılaştı. Bu iki tehdit Müslümanlar siyasi, ictimaî, kültürel ve ekonomik bakımdan güçlü oldukları için çabuk aşıldı. Hatta birinci tehdit bağlamında kurulan fikri temastan daha güçlü bir İslam düşüncesi ortaya çıktı. İkinci tehdit ise Müslümanların mağlup olduğu müstevlilere bir müddet sonra hâkim olmasıyla sonuçlandı. Üçüncü büyük tehdit 19. asrın başlarında siyasi, askerî, ekonomik ve kültürel alanlarda gelişen Hıristiyan Batı’nın İslam dünyasını bu alanlarda istila etmesi idi. Bu dönemde her sahada güçsüz görünen Müslümanlar, bu tehdit karşısında İslam dini ile kuvvet kazandıklarını fark ederek dini, savunmalarının merkezine aldılar. Batılı sömürgeci güce karşı direnç gösterenler Batı’da aynı sürecinortaya çıkardığı modernist aydınlar oldu. Bu makalede kendinden önce ortaya çıkan ihyacı akımların “Kur’an ve Sünnete dönme”, bidat ve hurafelerle mücadelesine ek olarak Hıristiyan-Batı olgusuna da dikkat etmek mecburiyeti duyan klasik İslam modernizminin karakter yapısı ele alınıp incelenecektir. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:Bayram TAMTÜRK Abstract: İbnü’s-Sâiğ ve İbn Bâcce olarak da bilinen, Ebû Bekir Muhammed İbnYahya (ö. 533/1138), Batı’da iyi tanınan, İbn Tufeyl (ö. 581/1185) ve İbnRüşd (ö. 595/1198) gibi filozofların öncüsüdür. Müslüman İspanyol filozoflargenelde; Fârâbî (ö. 339/950), İbn Sînâ (ö. 428/1037), Platon ve Aristotelesdüşüncesine dair yorumlar üzerine çalışan diğer Doğu düşünürlerindendaha fazla Aristocu kabul edilirler. Eserlerinden açıkça anlaşıldığıüzere, İskender Afrodisî’yi de İbn Bâcce ve İbn Rüşd iyi bilmektedir. Bununlabirlikte, Müslüman filozoflar kendi kimliklerini muhafaza etmekteve dinin ve aklın ifade edilmesi arasındaki uyum ve ahengi kurmakta yetenekliolmuşlardır. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:Ercan Eser Abstract: İslâm ekonomisi, İslâmî bilgi topluluğunun bir parçası olarak,çağdaş İslâm dünyasındaki çeşitli yüksek öğrenim kurumlarında tanınan vegeçerlilik kazanan yeni bir sosyal bilim disiplini olarak ortaya çıkmıştır. İslâmîbilginin farklı kaynakları, evrimini ve gelişimini şekillendirmeye önemlikatkıda bulunmuştur. Bununla birlikte, “İslâmî hukuk kurallarının”, mevcutekonomik düşüncede bağlamlaştırma konusunda pek fazla dikkat çekmediğigörülüyor. İçerik analizi yaklaşımını kullanarak, bu makale, beş normatif kuralave bazı türlerine vurgu yaparak, kavâid-i fıkhıyyenin İslâm ekonomisinianlamaya uygun olduğunu incelemektedir. Amaç, bunların İslâmî ekonomik hayatlaolan ilgisini, zaman ve mekan içerisindeki bağlamsallaştırmalarınıdeğerlendirmektir. İslâm’ın ikinci derecede öğrenimaraştırmalarında bir disiplin olarak kavâid-i fıkhiyye'nin İslâmîiktisat anlayışına önemli ölçüde katkıda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu kurallarbazı ekonomik teorileri İslâm ahlakına göre anlamaya yardımcı olurlar. Bunedenle, Müslüman sosyal bilimcilerin, özellikle de Müslüman iktisatçıların, bufıkıh dalına büyük bir ilgi ve bağlılıkla sarılmaları ve onu takip etmeleri halindeiktisat teorilerinin İslâm açısından daha iyi değerlendirilmesine imkanverecektir. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030
Authors:Hüseyin Yüner Abstract: Eğitim, bireyde toplumca istenendavranışları gerçekleştirme sürecidir. Sanat eğitimi ise aynı doğrultuda bireyekendi yaşantısı yoluyla amaçlı olarak, belirli sanatsal davranışlar kazandırmasürecini kapsamaktadır. Müzik, insanoğlunun asgari ortak genel kültürün en temelunsurlarından birisidir. Müzik, sanat üst başlığının içeriği en geniş ve etkisien fazla olan faaliyet alanıdır. Meslekimüzik eğitimi, yükseköğretim seviyesinde konservatuvarlarda, güzel sanatlar, müzik ve eğitim fakülteleri müzik öğretmenliği bölümlerinde verilmektedir.İlahiyat fakültelerinde ise müzikle ilgili derslerin bulunması, mezunların ifaedecekleri meslekleri göz önüne alındığında oldukça önemlidir. Öğrencilerinhedeflenen düzeyde müzik bilgisine ulaşabilmesi için yükseköğretim kurumlarınınmesleki müzik eğitimi veren bölümlerinde eğitim alan öğrenciler kadar bir bilgive deneyime sahip olması gerekmektedir. Mevcut şartlarda bunu gerçekleştirmekmümkün değildir. Bu çalışmada asgari imkanlar dahilinde uygulamayakoyulabilecek çözüm önerileri sunulmuştur. İki, üç ve dördüüncü sınıflarda genel müzikve dini musiki ile alakalı ikişer seçmeli dersin programa eklenmesiyle temelmüzik becerilerinin kazandırılması ve mesleki müzik icralarının yapılabilirliğimümkün olacaktır. PubDate: Thu, 28 Jun 2018 00:00:00 +030